wpe3.jpg (1444 bytes)

  sanat1k.jpg (6412 bytes)   İSLAMİ KÜLTÜR allah1.jpg (3693 bytes)

Esma-ül Hüsna Er-Rahman, Er-Rahim, El-Melik, El-Kuddüs, Es-Selam, El-Mü'min, El-Müheymin, El-Aziz, El-Cebbar, El-Mütekebbir, El-Halik, El-Bari, El-Musavvir, El-Ğaffar, El-Kahhar, El-Vehhab, Er-Rezzak, El-Fettah, El-Alim, El-Kabid, El-Basit, El-Hafid, Er-Rafi, El-Muiz, El-Müzil, Es-Semi, El-Basir, El-Hakem, El-Adl, El-Latif, El-Habir, El-Halim, El-Azim, El-Gafur, Eş-Şekur, El-Aliy, El-Kebir, El-Hafiz, El-Mukit, El-Hasib, El-Celil, El-Kerim, Er-Rakib, El-Mucib, El-Vasi, El-hakim, El-Vedud, El-Mecid, El-Bais, Eş-Şehid, El-Hak, El-Vekil, El-Kaviy, El-Metin, El-Veliy, El-Hamid, El-Muhsiy, El-Mübdi, El-Muid, El-Muhyi, El-Mümit, El-Hay, El-Kayyüm, El-Vacid, El-Macid, El-Vahid, Es-Samed, El-Kadir, El-Muktedir, El-Mukaddim, El-Muahhir, ,El-Evvel, El-Ahir, Ez-Zahir, El-Batin, El-Vali, El-Müteal, El-Ber, Et-Tevvab, El-Müntekim, El-Afüv, Er-Rauf, Malikü'l-Mülki Zü'l-Celali ve'l-İkram,El-Muksit, El-Cami, El-Ğaniy, El-Muğni, El-Mani, Ed-Dar, En-Nafi, En-Nur, El-Hadi, El-Bedi, El-Baki, El-Varis, Er-Reşid, Es-Sabur (Celle Celaluh)

Bana e-mail yollayın

Bazı Bağlantılar
Hürriyet
Zaman
Sızıntı
Yeni Şafak GÜLEN

03.01.2001

Hit Counter

GÜL BAHÇESİ

<Bir Sayfa Geri    =   Bir Sayfa İleri>

DÖNEKLİK VE SEBAT
Hakikatı bulma ve ona gönül verme ne kadar ehemmiyetli ise, bulduktan sonra vefalı olup, o yolda sebat göstermek de o kadar önemli ve üzerinde titizlikle durulmaya değer bir husustur. Vâkıa, ruhunda hakikatin aydınlığına ermiş birisinin kolay kolay yol ve yön değiştireceği de düşünülmez ya..! Sabah-akşam durmadan mihrap değiştirenlere gelince bunlar, hakikatı bulamamış bir kısım talihsizler veya onun kıymetini kavrayamamış idraksizlerdir.

Gönüllerini hakikat ummanına sahil yapmış bahtiyarlar, doyma bilmeyen bir arzu ve iştiyakla, o deryadan gelen dalgaları bağırlarında eritir ve "Daha var mı?" diye ün ederler. Bunlar, aramayı bitirmiş, mihrabını bulmuş ve ruhta oturaklaşmış kimselerdir. Devamlı dalgalanıp duranlara gelince; onlar, ya arama usûlünü bilmeyen bir düzine görgüsüz, ya da arama ile bulmayı birbirine karıştıran muhakemesizlerdir. Sadece arayanlar bulur; bulanlar, yerinde kalır; bulduğunu zanneden sergerdanlar ise, bütün hayat boyu hep aynı yerde döner dururlar.

Yerinde durup mevziini koruma, düşmanını altetme ve hedefe varmanın en birinci vesilesidir. Cepheyi terkedip ayrılanlar ise, yerlerinden ayrıldıkları andan itibaren kaybetme yoluna girmiş sayılırlar.

Her cephe firarîsi, evvelâ kendi vicdanında, sonra tarih ve gelecek nesiller karşısında kendini mahkum etmiş, dolayısıyla da maksadının aksiyle tokat yemiş sayılır. Her yüce dâvâda, yerinde sebat edip cepheyi koruma, bir yiğitlik nişânesidir. Esintilere göre yüzüp-gezen nefsin âzat kabul etmez kulları, bunu anlamasalar, anlamak istemeseler de, insan olan insan, hakikati bir kere anlayıp idrak ettikten sonra, menfaatler onun ayağına zincir vuramaz; korku, yolunu kesip onu engelleyemez; şehvet, onun önünü alamaz. O, havada uçar gibi aşar gider bunların hepsini.

Bir hizmette, durmadan düşünce ve yer değiştirenler, kendilerine karşı itimat ve güven duygusunu sarstıkları gibi, dâvâ arkadaşları adına da hep ümit kırıcı olmuşlardır. Nasıl ki, aşk u şevk içinde yürüyen bir cemaatten bir şahsın kayıp sıradan çıkması, birliğin hareket ritmini bozarak onda karışıklığa sebebiyet verir, öyle de, birbirine kenetlenmiş bir mefkûre kadrosundan bazılarının kopup gitmesi, dostları sarsıntı, bedbînlik ve inkisara, düşmanları da sevince gark eder.

Sık sık ahd ü peymânını bozarak kararsızlığa düşenler, gün gelir, kendilerine karşı da güven hissini kaybederek, yavaş yavaş başkalarının tesirine girerler. Zamanla bütün bütün şahsiyetlerini de yitiren bu meflûç ruhlar, artık hem kendilerine, hem de içinde bulundukları cemiyete zararlı birer unsur hâline gelirler.

Bugün bir kısım küçük hesaplar altında kalıp ezilenler ve makam, mansıp, şöhret, şehvet gibi şeylere takılıp kalanlar, menfaatlerin gökkuşağı gibi ufkumuzu saracağı, korku ve endişelerin iradelerimize kement salacağı günlerde bilmem ki ne yapacaklar..?

Beşer tarihi, kalelerin, şehirlerin, binlerce levent ve serdengeçtinin kan-ter içinde mücadelesi ile elde edildiğini, çok defa da, bir hâin ve bir nâmerdin kalleşçe davranışlarıyla ebediyen kaybedildiğini gösteren vak'alarla doludur. Bunların sadece bir millete âit olanı bile, kâmuslara sığmayacak kadar çoktur...

Ah, katil şöhret, imansız şehvet, nâmert tamahkârlık!.. Nice ruhlar, semtinize bir kere uğramakla sararıp soldu. Nice gönüller, sizin ikliminizde hazan vurmuş gibi yaprak yaprak dökülüp gitti. Ve nice servi kâmetler, sizin şûh kahkahanızla mâbetten ayrılıp, meyhâneye düştü. Evet, atmosferinize uğrayan yiğitler kılıbıklaştı, sünepeleşti; civanlar da civarınızda pîr olup gitti!..