Ziyaretçi sayısı
Tarih : 11.01.2001
| |
|
|
İstanbul
Düşman İstilası Altında İken Çamlıca'da |
|
Hey Çamlıca mehtâbı ne olmuş sana öyle?..
Küskün duruyorsun.
Bir şey kuruyorsun.
Seyrinle ıyan et bana, ilhâm ile söyle:
Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet?..
Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet.
Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin
Bir sâha-i nilî.
Ey neyyir-i leylî,
Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin
Bir şeb ki, zîrinde küsûfun,
Seyrangehi olmakda tuyûfun.
Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl..
Bir âh-ı müebbed.
Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl,
Ey şi'r-i muakkad
Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab
Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb
Olmazdı sabahın da yarın gülmeye meyli
Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun.
Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-ta'b;
Oldum sanıyordum Melekü'l Mevt ile hem-hâb.
(19-20. Yüzyıl)
Abdülhak Hamid |
Çanakkale
Şehitlerine |
|
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy |
Garip |
|
Ellerim koynumda
Gözümde yaş
Başım öne eğildi
Garip kaldım arkadaş
Göz kırpmıyor yıldızlar
Güneş sanki üşüyor
Yorgun argın yağan kar
Ümidime düşüyor
Dalda sarardı yaprak
Gök kurşuna boyandı
Düşlerimin üstüne
Damlayan kızıl kandı
Muhammet Akalın
|
Dikkat Et |
|
Dikkat et her sözüne, sakın yalan olmasın.
Dikkat et her lokmana, sakın haram olmasın.
Çünkü yalan ile iman, bir arada durmaz,
Haram lokma yiyenin, duası kabul olmaz.
Dikkat et devlet malına sakın elin uzatma;
Çünkü onda milyonların; yetimin hakkı vardır.
Helalin az da olsa yetin, sakın ona haram katma;
Bil ki herkesin rızkı, Rabbin takdiri kadardır.
Sen rızkını değil de, zenginliği ararsın;
Haram, helal demeden, her kasaya dalarsın.
Sonra da şüphe eder, fetvasını sorarsın;
Mal devletin, ben devletin, bu da haram mı dersin.
Eşref-i mahlûkatsın sen, şerefine dikkat et;
Yanlış bir iş yaparsan, şerefinden olursun.
Bu unvan, Rabbin tarafından verildi sana;
Her işinde, bu unvanı korumaya dikkat et.
Dikkat et, her vazife, sana bir emanettir
Onu hakkıyla yapmamak, emanete ihanettir.
Eğer tövbe edip de, hak yoluna dönmezsen
Dünya ve ahiretin, hüsrandan ibarettir.
Dikkat et kul hakkına, o hakkın affı yoktur;
Velev ki sahibinden helallik almadıkça.
Dikkat et komşu hakkına, onun vebali çoktur.
Vebalden kurtulamazsın, komşun razı olmadıkça.
Amir isen, emrindeki insanlara dikkat et;
Memur isen, görevini tam yapmaya dikkat et.
İsçi isen, çalıştığın saate dikkat et;
Esnaf İsen, satışlarda dürüstlüğe dikkat et
Ey fani İnsanoğlu, bu sözlere dikkat et;
Sözü benden de olsa, özü İslâm'dandır.
Nefsini haklı görmek için, kendi kendini avutma;
Kim olursan ol musallaya geleceğin günü unutma.
Abdüssettar
YavrutürkAKINCILAR MARŞI
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Aktolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle !
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle...
Şimşek gibi, bir semte atıldık yedi koldan,
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla,
Birden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de,
Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
|
|