wpe3.jpg (1444 bytes)

  sanat1k.jpg (6412 bytes)   İSLAMİ KÜLTÜR allah1.jpg (3693 bytes)

Esma-ül Hüsna Er-Rahman, Er-Rahim, El-Melik, El-Kuddüs, Es-Selam, El-Mü'min, El-Müheymin, El-Aziz, El-Cebbar, El-Mütekebbir, El-Halik, El-Bari, El-Musavvir, El-Ğaffar, El-Kahhar, El-Vehhab, Er-Rezzak, El-Fettah, El-Alim, El-Kabid, El-Basit, El-Hafid, Er-Rafi, El-Muiz, El-Müzil, Es-Semi, El-Basir, El-Hakem, El-Adl, El-Latif, El-Habir, El-Halim, El-Azim, El-Gafur, Eş-Şekur, El-Aliy, El-Kebir, El-Hafiz, El-Mukit, El-Hasib, El-Celil, El-Kerim, Er-Rakib, El-Mucib, El-Vasi, El-hakim, El-Vedud, El-Mecid, El-Bais, Eş-Şehid, El-Hak, El-Vekil, El-Kaviy, El-Metin, El-Veliy, El-Hamid, El-Muhsiy, El-Mübdi, El-Muid, El-Muhyi, El-Mümit, El-Hay, El-Kayyüm, El-Vacid, El-Macid, El-Vahid, Es-Samed, El-Kadir, El-Muktedir, El-Mukaddim, El-Muahhir, ,El-Evvel, El-Ahir, Ez-Zahir, El-Batin, El-Vali, El-Müteal, El-Ber, Et-Tevvab, El-Müntekim, El-Afüv, Er-Rauf, Malikü'l-Mülki Zü'l-Celali ve'l-İkram,El-Muksit, El-Cami, El-Ğaniy, El-Muğni, El-Mani, Ed-Dar, En-Nafi, En-Nur, El-Hadi, El-Bedi, El-Baki, El-Varis, Er-Reşid, Es-Sabur (Celle Celaluh)

Bana e-mail yollayın

Bazı Bağlantılar
Hürriyet
Zaman
Sızıntı
Yeni Şafak GÜLEN

03.01.2001

Hit Counter

 

ÇOCUKLARA KARŞI VAZİFELERİMİZ - 2

Aşağıdaki konulardan birini seçin.

  1. Kadirşinaslık Hissi ve Allah (cc) Sevgisi Kazandırmak
  2. Lisan-ı Hal İle Anlatma
  3. Şefkat
  4. Otorite

Çocuklara Karşı Vazifelerimiz-1

Kadirşinaslık Hissi ve Allah (cc) sevgisi Kazandırmak

Bilindiği üzere çocuk, ilkokul devresine, belki onu da aşacak daha ileri ve seviyeye kadar ibadet ü taatle mükellef değildir. Binaenaleyh, o, bu dönemde namazında, orucunda ve sair dinî vecibelerinde yaptığı kusurlardan ötürü tedip edilmez; edilmemeli ve hele asla itap görmemelisidir.

Ancak, şu da bilinmelidir ki, henüz mükellef olmadığı bu devrede, ona anlattığımız şeylerin hiç birisi, ömür boyu onun hatırından, kafasından, kalbinden çıkmayacaktır. Onlara karşı kadirşinaslığımız da bu ölçüde pekiştirilmesi gereken bir husustur. Evet, çocuklarımızın kadirşinas olmalarına dikkat etmemiz çok önemlidir. Onlar, kendilerine gelen ihsanları bilmeli, nimet karşısında Allah (c.c.)’a da insanlara da mutlaka teşekkür etmelidirler. Kadirşinaslık hissi, sonraları daha da derinleşerek Allah’ın (cc) nimetleri karşısında onu, hep hamd ü sena eden biri ve insanlardan gördüğü iyilikler karşısında da tam bir kadirşinas haline getirecektir. Evet, çocuklarımızda iyilik etme ve iyilik bilme duygularını geliştirerek onları birer sarraf gibi cevâhir kadrini bilir hale getirip Mabud-u Mutlak’ı bütün cemâlî ve celâlî tecellileriyle kafalarına yerleştirme mecburiyetindeyiz. Nihayet o, yer yer Allah (cc) büyüktür dediği gibi, insanların ihsanları karşısında da kadirşinas davranacaktır. Hatta zamanla kadirşinaslık, onun karakteri haline gelecektir ve böylece her nimet karşısında içinden gelerek “teşekkür ederim” diyebilecektir.

Bu konuyla alakalı diğer bir husus da, çocuğumuza, nimetleriyle bizi perverde eden Allah (cc) şefkatinin, Rahmâniyetinin ve Rahîmiyetinin anlatılmasıdır. Allah’ın (cc) bizi bizi nasıl beslediğini, baktığını, büyüttüğünün, bize nasıl sevgi verdiğini anlatacak ve “O (c.c.) çok şefkatlidir, bizi korur, bütün belalardan muhafaza, himaye ve vikaye eder” diyerek çocuklarda O’na karşı güven, itimat ve sevgi hissini coşturmalıyız. Hatta en küçük yavruların, dahası haşeratın, Allah c.c.)’ın şefkatiyle, re’fetiyle, rahmetiyle beslendiğini uygun bir dille ona anlatarak Rabbiyle münasebetini sağlama bağlamalıyız.

Böylece, o çocuğun zihninde, bütünüyle kâinatlar Rahmân ve Râhim isimlerini tilavet eden varlıklar halinde tecessüm etmeye başlayacaktır ki, o evin içindeki bütün nimetlerin bir sahibi olduğu duyulup hissedilecek o nimetlere karşı onların o inkişaf etme vetiresindeki vicdanları şükür tezgahı gibi işleyecektir.

Ancak, bütün hu hususlarda ona, yaşına göre hitap edilmelidir, mesela: “O vermezse nar ağacı nar vermez. O sahip olmasa hayvanların memelerinden süt akmaz. O’nun rahmeti olmasa gökten bir damla yağmur düşmez. O merhamet etmezse yerde bir not bitmez. O istemezse biz konuşmayız. O gördürmezse biz göremeyiz. O duyurmazsa biz duyamayız. O çalıştırmazsa ağzımız ıslanmaz, midemiz çalışmaz, böbrekler iş görmez.. evet bütün bunların sahibi O’dur evlâdım.. biz yapmadık bunları, her şey O’ndandır ve O’nun gözetimindedir. Öyleyse evlâdım, bu nimetleri bize veren, bunları böyle hazırlayan Allah (c.c.)’a karşı içimiz sevgiyle dolup taşarsa, O da bunları artıracaktır. Ama eğer nankörlük edersek, O da nimetlerini ya kesecek, ya da onlardan istifade etme imkanını elimizden alacaktır”  diyecek, sürekli rehabilitasyonda bulunacağız.  

Evet, bütün bunları hem davranışlarımızla, hem sözlerimizle, hem bakışlarımızla, hem de bütün heyecanlarımızla, bir hatip gibi ona duyurmaya çalışacağız.

Başa dön

Lisan-ı Hal İle Anlatma

Terbiye ve ta’lim adına yapılan işlerin en tesirlisi davranışlarla ifade edilenidir. Evde hayatı uygunca tanzim etmen, çocuklara bir fikir verme bakamından önemi münakaşa edilmeyecek kadar büyüktür.

Bir teheccüd namazını –mümkünse- onun uyanık olduğu saate rast getirme, sadece Mevlâ-yı Müteal’in sizi gördüğü o karanlıkta, tıpkı Rasulü Ekrem (sas) gibi “tekallübat” sizi sarıp da kıvrım kıvrım kıvranırken, çocuğunuzun mütecessis nazarlarının şuuraltı sermaye açısından ne ilhamlara erdiğini kestiremezsiniz. O, “Niçin o inkisar, neden o ağlama, neden o kalb burkuntusu?” diyecek; şayet bunları sesli düşünecek olursa, siz de ona Allah’ın huzuruna çıkıp da nimetlerinden mahrum kalacağınız, azabına dûçâr olacağınız endişesini taşıdığınızı anlatacaksınız. Hem sevgi ve ümit dolu bakışlarınızla hem de endişeli halinizle Allah’a karşı saygınızı onun ruhuna duyuracak ve hep onun gözetiminde olduğumuzu vurgulayacaksınız. Kendinize tanzim ettiğiniz bu hayat şeklini ve şayet var ise iç derinliklerinizi ona hissettirmeye çalışacaksınız. Aksine henüz ruhunuzda yer etmemiş ya da size ait olmayan şeyleri anlatmaya uğraştığınız zaman, ona emniyet telkin edemeyecek ve müessir olamayacaksınız.

Hz. Aişe (r.a.)’ya, “Rasulü Ekrem (sas)’in ahlâkı neydi?” diye sorulduğunda; “siz kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’ân’dı”  buyurmuşlardır.

Bu hadis açısından Rasulü Ekrem (sas)’in durumunu biz şöyle anlıyoruz: Rasulü Ekrem (sas)’in bir hayat tarzı, bir yaşayışı vardı ki, Kur’ân da işte bu kamil insanın yaşayışını bize anlatmaktadır.

Evet, Rasulü Ekrem (sas) Kur’ân’ı bize intikal ettirirken yaşayıp hayat haline getirdiği Kur’ân’ı bize intikal ettiriyordu. Ortada, hayatlaşan bir Kur’ân ve okunan bir hayat vardı. Onun için de, onun kavlen-fiilen anlattıkları tertemiz vicdanlarda, gönüllerde makes buluyor, herkes kabul ediyor, hüsn-ü kabul gösteriyor ve onları yaşamaya çalışıyordu.

Bu itibarla bizim davranışlarımız başka, sözlerimizde başka olmamalıdır. Aslında buna, amelî münafıklık denir. İç-dış farklılığı o çocuğu riyakârlık, mürâilik ve dual bir anlayışa iter, Kurân’ın ifadesiyle, onu bir orada-bir burada “müzebzeb”   hale getirir.

Siz, çocuğa Allah’ın nimetlerini anlattıkça, o da Allah (c.c.)’a karşı sizinle beraber şükran hissiyle, hamd hissiyle dolacak ve; “O sizin anlattığınız bizi yaratan, insan yapan ve sayısız nimetleriyle nimetlendiren, sıhhat lütfeden, anne-baba veren, her gün değişik nimet sofralarını gönderen; havayı, suyu, toprağı, ağaçları yaratan, yaratıp emrimize veren Allah (c.c.)’a binlerce hamdolsun” diyecektir.

Hele bir de yer yer bunları telkin eder, o evdeki konuşmaları, muhavereleri bu yörüngede götürürseniz her şey bir başka güzelliğe ulaşır. Çocuğa karşı çok şefkatli olmanın ayrı bir yeri vardır terbiyede. Allah Rasulü (sas), yanında hususi hizmetini gören kimselere o kadar şefkatli davranırdı ki, ona nisbeten anne ve babanın alakası sönük kalırdı.

Enes b. Malik (r.a.) naklediyor: “Hz. Peygamber (sas)’e on sene hizmet ettim; yapmadığım her şeyden ötürü ‘niçin yapmadım?’, yaptığım bir işten ötürü de ‘neden yaptın?’ dediğini hatırlamıyorum. Bana hiç itapta bulunmadı.”  Evet o ağyara bile böyle şefkatli davranıyor ve anne-baba üstü muamelede bulunuyordu. Kendi torunlarına, evlatlarına ise o kadar refik, o kadar şefik, o kadar ince kalbliydi ki, ancak yine O bu kadar aşkın olabilirdi. 

Başa dön

Şefkat

Çocuk, sopadan, tehditten, azaptan değil, eğer bir şeyden korkacaksa, ebeveyninin şefkatini kaybedeceğinden korkmalıdır. Babasının yüzünü ekşitmesi, annesinin sımsıcak yüzünün buğulandığını müşahede etmesi veya sezmesi onu hizaya getirecek en büyük bir müeyyide gibi algılanabiliyorsa, yeter ve artar zannediyorum. Ancak çocuğun size güvenmesi, acılarını elemlerini paylaştığınıza inanması çok ehemmiyetlidir. Öyle ise, o ağladığı zaman yapabiliyorsanız oturup içten ağlayınız, hiç olmazsa üzüntüsünü paylaşınız. Size ölüp giden bazı insanlar için semanın ağladığı, arşın titrediği gibi  çocuklar müteessir oldukları zaman siz de teessür izhar edip, onların üzüntülerini paylaşınız. Böylece onların nazarında daha bir ulvîleşirsiniz ve söylediğiniz, anlattığınız sözler onlarda tesir icra eder ve onların gönüllerine öyle bir girersiniz ki, artık hiçbir güç oradan sizi söküp atamaz. Daha sonra söyleyeceğiniz her söz de onların, gönüllerinde hep makes bulur. Evet eğer, onların melek-misal yetişmelerini düşünüyor ve sizi gelecekte en mükemmel şekilde temsil edeceklerini bekliyorsanız böyle yüksek bir mefkûre ancak bu yollarla gerçekleştirilebilir.

Başa dön

Otorite

Evin içinde, otorite boşluğunun yaşanması da çok hayâtî dir. Hanede, istediğini istediği zaman yapabilecek, istediğini istediği gibi değiştirebilecek bir söz kesen olmazsa, yuva idârî keşmekeşlikten, çocuklar da ikilemden kurtulamazlar.

Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de: Allah’ın insanlardan bir kısmını değerlerine farklı kılması sebebiyle, bir de mallarından harcama yaptıkları için, erkekler kadınların koruyup kollayıcısıdırlar. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de nâmuslarını) muhafaza ederler. Baş kaldırıp hep serkeşlik yapmalarından endişe ettiğinizde, onlara uzun uzun öğüt verin; (gerekirse bir taktik olarak) onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla da yola gelmezlerse, incitmeden) okşayınız. Eğer yola gelirlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” Nisâ, 4/34) buyurulmaktadır.

Erkek, evin içinde, belli hususlar itibariyle hakim ve genel ahengin sorumlusudur. Öyleki o, pek çok konuda birinci mesuldür. Aslında, çocukların da böle bir sorumluya ihtiyaçları vardır. Böyle bir mesuliyeti hisseden çocuk, hayatı itibariyle teşettüte düşmeyecektir. Aksine bir evde iki kumandanın bulunması ve iki yerden ayrı ayrı emirlerin gelmesi, çocuğun efkarını allak bullak edecektir. Ayrıca, çocuk ebeveynin birinden korktuğu zaman diğerine sığınabilmeli ve bu sığınacağı yer de anne kucağı olmalıdır.

Böyle bir paylaşımda çocuk babada mehâfet ve mehâbeti, ya da şefkat ve merhameti, annede de aksini bulacak, yerinde ürperecek, yerinde ümitlenecek; ama katiyyen yalnızlık hissetmeyecektir. Aksine evde aile hayatı, böyle bir birliğe bağlanamamışsa çelişkiler sürüp gidecek ve kadının kendine göre bir baş, erkeğin de kendine göre bir baş olduğu böyle bir yuvada çocuklar hissiz, duygusuz, haşin ve yörüngesiz yetişeceklerdir.

Kanaatimiz odur ki, ideal nesiller için her şeyden evvel ideal bir yuvaya ihtiyaç vardır. Evet herşeyden evvel yuva, Allah’a bağlanmalıdır. Ebeveyn veya onlardan biri onun halifesi olarak bu işi derpiş edince, O’na bağlılık sayesinde aile fertleri o kadar aziz, onurlu ve meselelere hakim olacaklardır ki, dahası olamaz ve böyle bir yuvada problem de söz konusu değildir.

Başa dön